Günlük hayatın görünmez tehlikesi: Kendine karşı toksik olmak
Uzmanlar, her gün binlerce kişinin farkında bile olmadan kendine zarar veren davranışlar içinde yaşadığını söylüyor.
Gün içinde siz de bir yerden bir yere yetişmeye çalışırken farkında olmadan bazı davranışlar sergiliyor olabilirsiniz. Ancak uzmanlara göre bu koşturmanın arasında yaptığınız bazı küçük alışkanlıklar, ruhunuzu yavaşça yıpratıyor. Üstelik bu davranışlar yalnızca psikolojinizi değil; ilişkilerinizi ve bedensel sağlığınızı da olumsuz etkiliyor. Daha da çarpıcısı, bu alışkanlıklar zamanla o kadar otomatikleşiyor ki, kendinize ne kadar zarar verdiğinizi yıllarca fark etmeyebiliyorsunuz.
Psikologlara göre bu toksik davranışların kökeni çoğu zaman çocukluk dönemindeki eleştirilerden, aile baskısından, çevresel beklentilerden ya da mükemmeliyetçilik eğiliminden geliyor.
Bir uzman bu durumu şöyle açıklıyor:
“Türkiye’de bireyler genellikle ‘Aman sorun çıkmasın’, ‘Benim yüzümden oldu’, ‘Belki de yanlış anladım’ gibi düşüncelerle kendilerine gereğinden fazla yük bindiriyor. Bu da zamanla öz saygıyı zedeleyen, değersizlik hissini artıran bir döngüye dönüşüyor.”
Uzmanlar, bu davranışın özellikle kadınlarda daha sık görüldüğünü belirtirken, döngü devam ettikçe kişinin, aslında kendi sorumluluğunda olmayan durumlar için bile kendini suçlar hâle geldiğini vurguluyorlar.
KENDİ KENDİNE TOKSİK OLMAK
Gündelik hayatta “toksik” denildiğinde akla çoğunlukla yıpratıcı ilişkiler, zor insanlar veya zararlı davranışlar geliyor. Oysa uzmanlara göre toksiklik sadece dışarıdan gelmez; kişi farkında olmadan kendi kendisine de toksik olabiliyor.
Peki toksik olmak tam olarak ne anlama geliyor?
Ve daha önemlisi: Bir insan gerçekten kendi kendine toksik olabilir mi?
Uzmanlara göre cevap çok net: Evet.
Toksik davranış sadece başkalarının size verdiği bir zarar değildir; kişi kendi zihnine, duygularına ve yaşam akışına da sessizce zarar verebilir. Bu tür davranışlar kısa vadede fark edilmese de uzun vadede kişiyi içten içe tüketen bir düşünce ve davranış döngüsüne dönüşür.
İÇİMİZE İŞLEYEN TOKSİK DÖNGÜLER
Uzmanlar, toksik davranışların çoğunun “büyük bir sorun” gibi görünmediğini; aksine gündelik rutinin içine sessizce karıştığını söylüyor. Kişi bunları alışkanlık hâline getirdikçe, etkisi derinleşiyor ve zamanla ruh sağlığını yormaya başlıyor.
Aşağıda, uzmanların en sık karşılaştığı bu görünmez davranış döngülerine yer veriliyor:
1- Kendini suçlamak
Psikologlara göre kendini suçlama eğilimi, Türkiye’de düşündüğümüzden çok daha yaygın. Pek çok insan, iletişim sırasında yaşadığı en ufak tartışmada, yanlış bir kelime kullandığında ya da küçük bir aksaklık yaşandığında bile önce kendini sorguluyor ve suçu kendinde arıyor.
Günlük hayatta çoğu kişi, hiç düşünmeden şu cümlelere sığınıyor:
“Sanırım aşırı tepki verdim”
“Herhalde ben yanlış anladım.”
“Kesin benim yüzümden oldu.”
“Keşke hiç konuşmasaydım.”
Uzmanlara göre bu tür düşünceler, kişinin kendi değerini farkında bile olmadan aşağı çekmesinin en yaygın yollarından biri. Uzun vadede hem özgüveni zedeliyor hem de ilişkileri ve ruh sağlığını ciddi şekilde olumsuz etkiliyor.
2- Kendini başkalarıyla kıyaslamak
Özellikle sosyal medyanın hayatımıza bu denli girmesiyle birlikte birçok kişi fark etmeden kendini başkalarının hayatı, başarısı, ya da görünüşüyle kıyaslıyor. Psikologlara göre kişi, kendini bu filtrelenmiş görüntülerle kıyasladıkça kendi yaşamını olduğundan daha değersiz algılamaya başlıyor.
Bu kıyaslamanın etkisi zihinde genellikle şu sorularla görülür:
“Neden bende yok?”
“Benim neyim eksik?”
“Neden ben yapamıyorum?”
Bu düşünceler fark edilmeden içsel bir baskıya, zamanla da görünmez bir mutsuzluğa dönüşüyor. Uzmanlara göre bu durum, kişinin memnuniyetsizliğini sürekli besleyen bir döngü yaratarak modern çağın en tehlikeli toksik alışkanlıklarından biri hâline geliyor.
3- Gereksiz özür dilemek
Psikologlar, sürekli özür dileme alışkanlığının kişinin kendi sınırlarını yavaşça kaybettiğine işaret ettiğini söylüyor. Sürekli özür dilemek, kişinin kendini hep ikinci plana attığını ve karşı tarafı memnun etmek için kendi haklarından feragat ettiğini gösteriyor.
Günlük hayatta pek çok kişi, farkında bile olmadan her cümlenin başına;
“Pardon”
“Rahatsız ettim mi?”
“Kusura bakmayın” gibi ifadeler ekliyor.
Uzmanlara göre bu durum, basit bir nezaket göstergesinden çok daha fazlasını ifade ediyor.
Bu davranış zamanla otomatikleşiyor ve kişi her durumda suçluymuş gibi hissedip kendini savunamaz hâle gelebiliyor. Uzmanlara göre gereksiz özürler, kişinin kendi değerini farkında olmadan küçültmesine ve ilişkilerde daha geride durmasına neden olabiliyor.
4- Duyguları bastırmak
Psikologlara göre; kişi duygularını ne kadar çok görmezden gelirse, beden o duyguları başka yollarla dışarı vurmaya başlıyor. Uyku sorunları, baş ağrıları, sürekli yorgunluk ve içsel gerginlik gibi belirtiler de çoğu zaman bastırılan bu duyguların dışa vurumu olarak karşımıza çıkıyor.
Günlük hayatta hepimizin sıkça kullandığı bazı cümleler var:
“Boş ver, ben hallederim.”
“Gerek yok, ben iyiyim.”
“Şimdi değil, sonra konuşalım.”
Masum gibi görünen bu ifadeler zamanla alışkanlığa dönerken aynı zamanda kişinin kendi ihtiyaçlarını fark etmeden yok saydığını işaret ediyor. Bastırılan duygular ise zamanla içsel dayanıklılığı azaltıyor. Uzmanlara göre bu döngü, uzun vadede hem ruhsal hem fiziksel bir yük oluşturuyor.
5- Herkesi memnun etmeye çalışmak
Uzmanlara göre özellikle kadınlarda sık görülen bu davranış, en yıpratıcı toksik döngülerden biri. Günlük hayatta birçok kişi, ilişkileri bozulmasın diye sessiz kalmayı tercih ediyor. Kişi çevresindeki herkesi mutlu etmeye ve kimseyi kırmamaya çalıştıkça kendi sınırlarını ihlal etmeye başlıyor.
“Aman kırılmasınlar”
“Ses etmesem daha iyi olur”
“Boşver, sorun olmasın” gibi düşünceler zamanla kişinin kendi duygularını ve ihtiyaçlarını bastırmasına neden oluyor.
Uzmanlara göre bu davranış kalıbı özellikle şu kişilerde sık görülüyor:
- Herkesin duygusunu yüklenen,
-
Kendi sınırlarını koruyamayan,
-
“Hayır” demeyi suçluluk sayan,
-
İlişkilerde hep idare eden tarafta kalan bireylerde.
Herkesi memnun etme davranışı bir süre sonra otomatik bir yaşam şeklinde dönüşüyor ve kişi kendi sınırlarından vazgeçtikçe tükenmişlik kaçınılmaz hale geliyor.
6- Aşırı düşünme (overthink)
Psikologlara göre, aşırı düşünen insanların bir olayı defalarca kafasında canlandırması ve olmayan ihtimaller üzerinden senaryolar kurması beynin durmaksızın çalışıyor olmasına sebep oluyor.
“Acaba yanlış mı anlaşıldım”
“Ya şöyle olursa?“
“Ne demek istedi acaba?”
Birçok kişinin zihninde gün boyunca dönüp duran bu sorular, fark edilmeden en yıpratıcı toksik döngülerden birini oluşturuyor ve enerjiyi sessizce tüketiyor.
Uzmanlara göre aşırı düşünme alışkanlığı fark edilmediğinde:
-Zihin sürekli tetikte kalıyor,
-Stres hormonları yükseliyor,
-Kişi gün sonunda hiçbir şey yapmamış olsa bile tükenmiş hissediyor.
Kısacası, bitmeyen zihinsel konuşmalar sadece düşünce değil; fark edilmeyen bir kaygı döngüsünün dışa vurumu. Bu düşünce fırtınası uzadıkça kişi zihnen sürekli yoruluyor.
7- Hayır diyememek
Toplumsal baskı, yetiştirilme tarzı ve çevresel beklentiler nedeniyle birçok kişi için “hayır” demek hala zor bir davranış. Birçok insan, reddetmenin karşı tarafı kıracağına, saygısızlık gibi algılanacağına ya da ilişkiye zarar vereceğine inanıyor. Bu yüzden çoğu zaman istemedikleri şeylere bile otomatik olarak “evet” demeyi tercih ediyor.
Uzmanlar bu durumu şöyle özetliyor:
“Hayır diyemeyen kişi, kendi hayatının direksiyonunu başkalarına bırakır.”
Sürekli başkalarının isteklerini öncelemek, kendi ihtiyaçlarını geri plana atmak ve herkesi memnun etmeye çalışmak zamanla ciddi bir içsel yorgunluk yaratıyor. Ruhen yorulan kişilerde ise kırgınlıklar birikmeye başlıyor. Uzun vadede bu davranışın kişide içsel çatışma, öfke birikimi ve duygusal tükenmişlik yarattığı biliniyor.
8- Kendini sert bir dille eleştirmek
Psikologlar, iç sesin kişi üzerindeki etkisinin sanıldığından çok daha güçlü olduğunu vurguluyor. Sürekli olumsuz bir iç konuşmaya sahip olmak, ruh sağlığını en hızlı tüketen davranışlardan biri olarak görülüyor.
Uzmanlara göre kişi, kendi ruh hâlini çoğu zaman farkında olmadan kurduğu cümlelerle şekillendiriyor.
“Ne kadar safım.”
“Yine beceremedim.”
“Ben zaten hep böyleyim.”
Bu gibi ifadeler, farkında olmadan tekrarlandığında yıllar içinde kişinin zihnine yerleşiyor ve öz saygıyı sessizce zedeliyor.
Psikologlar, bu etkinin önemine dikkat çekiyor;
“Kişinin kendine söylediği her kelime, beynin kimyasına etki eder.”
Negatif iç ses zamanla depresif ruh hâlini tetikliyor; kişi hem kendine karşı daha acımasız davranıyor hem de motivasyonunu kaybediyor. Kısacası, kişi kendine ne söylediğini fark etmediğinde, kendi zihnini en çok yoran kişi yine kendisi oluyor.
UZMANLARIN GENEL UYARISI
Psikologlara göre, kişinin kendi kendine uyguladığı bu toksik davranışlar sadece ruh hâlini değil, tüm yaşam dengesini etkiliyor. Kendini sürekli suçlayan, başkalarını memnun etmeye çalışan ya da ihtiyaçlarını görmezden gelen bireyler, zamanla hem ilişkilerinde hem de iş hayatında ciddi yıpranmalar yaşıyor.
Uzmanlar bu kişilerin zaman içinde:
- Daha kolay manipüle edildiğini,
-
İlişkilerde hep “veren taraf” olduğunu
-
Kendini ifade etmekte zorlandığını
-
Haklarını savunamadığı için içsel öfke biriktirdiğini
-
Gereksiz kaygı ve stres yaşadığını,
-
Yetersizlik hissinin giderek arttığını belirtiyor.
Uzmanlara göre bu davranışların ortak noktası, otomatikleşmiş olmaları. Kişi gün içinde bu davranışları sergilediğinin, hatta kendine zarar verdiğinin bile farkına varmıyor.
Bir psikolog durumu şöyle özetliyor:
“Bu toksik davranışlar küçük başlar ama zamanla kişiyi hem ruhsal hem fiziksel olarak yorar. Fark etmek, değiştirmek için atılan ilk adımdır. İyileşmenin ilk adımı, kişinin kendine dürüstçe bakmasıdır. Kişi kendine zarar verdiğini fark etmediği sürece bu döngü devam eder. Fark edilen her davranış değişime açıktır.”
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Uzmanlara göre küçük adımlar büyük fark yaratabilir. Bu noktada en önemli adım, kişinin kendi davranışlarının farkına varması.
İşte uzmanların önerdiği uygulanabilir adımlar:
- Gün içinde kendinizi suçladığınız anları fark edin
- Gereksiz özürleri azaltın
-
Duygularınızı küçümsemeyin
-
Kendinizle konuşurken daha nazik bir dil kullanın
-
“Hayır” demeyi ufak adımlarla deneyin
-
Kıyaslama tuzağından uzaklaşmak için sosyal medya kullanımını sınırlayın
Bu alışkanlıkların hepsi fark edildiğinde değiştirilebilir hale geliyor. Bunu başlatmanın en basit yolu ise şu soruyu kendinize sormak:
“Ben gerçekten bunu istiyor muyum?”
Bu soru, otomatik davranış döngüsünü fark etmenin ve yeni alışkanlık oluşturmanın en etkili yollarından biri olarak görülüyor. Uzmanların ortak görüşü de bunun altını çiziyor:
“Sorun davranışta değil, davranışı fark etmemekte.”
TD Medya Yalova - Güncel Yalova Haberleri, Medya ve Organizasyon Hizmetleri sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.