Ümit Yenişehirli yazdı: Yavru Vatan’ın ‘laikçi’ tarihi
Ümit Yenişehirli, kaleme aldığı araştırma yazısıyla, günümüzde öğrencilerin başörtüsüyle eğitim görmesine izin vermeyen karar üzerinden tartışmaların odağına yerleşen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yakın tarihine ışık tuttu.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki bir kesimin “laiklik histerisi”, Türkiye’deki 28 Şubat günlerini hatırlatan görüntülere neden oluyor.
Tarihimizin en önemli beldelerinden birisi olan, Müslüman Türk toplumunun gözbebeği, “devlet aklı”nın her zaman çok özel bir önem verdiği Kıbrıs’ta marjinal bir kesimin yol açtıkları, Müslüman Türk toplumunun huzurunu bozuyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi’nin, liselerde başörtüsüne izin veren Disiplin Tüzüğü’nü iptal etmesinin bazı sendikaların yöneticileri ile yandaşları arasında “sevinç gözyaşlarıyla” karşılanması ise ibretlik sahneler olarak tarihe geçiyor.
PEYGAMBER EFENDİMİZİN SÜTHALASI KIBRIS’TA ŞEHİT OLMUŞTU
Akdeniz’in üçüncü büyük adası olan Kıbrıs, jeopolitik ve stratejik öneminden dolayı tarih boyunca çok farklı devletlerin kontrolüne girmişti. Kıbrıs, İslamiyet’in ilk devirlerinden itibaren, Müslüman ordularının da sefer düzenlediği bir belde olmuştu. Hz. Osman’ın 644 – 656 yılları arasındaki hilâfeti zamanında Kıbrıs’a bir ordu gönderilmişti. Sefere, kocası Ubâde b. Sâmit ile birlikte katılan Peygamber Efendimiz’in (sav) süthalası Ümmü Harâm bint Milhân el-Ensâriyye, attan düşerek burada şehit olmuştu, aynı yere de (Günümüzde Kıbrıs Rum Kesimi, Larnaka) defnedilmişti. Ümmü Haram’ın kabri, 1571’de Osmanlıların Kıbrıs’ı fethiyle ihya edilmiş, yanına bir de tekke kurulmuştu. Tekke, halk arasında Hala Sultan adıyla anılır olmuştu. Kıbrıs, Osmanlı fethi sonrası Anadolu’dan getirilen Müslüman Türklere vatan kılınmıştı.
Ada; 1878 yılında İngilizlere önce kiralanmış, I. Dünya Savaşı’nda Birleşik Krallık tarafından ilhak edilmiş, Lozan Anlaşması’yla da İngiliz kolonisi haline gelmişti. Türkiye’nin 1974’teki Barış Harekâtı ve 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla da Kıbrıs’ta bugün de devam eden ikili yapı oluşmuştu.
TÜRK YÖNETİCİLERİN “ŞAPKA DEVRİMİ”NE İNGİLİZLER BİLE KARŞI ÇIKMIŞTI
Osmanlıların kontrolündeki Kıbrıs’ta her dönem canlı bir İslami hayat var olmuştu. Adada çok sayıda tekke, zaviye ve medrese açılmıştı. Bir listeye göre 20’nci yüzyılın başlarında adada, 15 medrese, 41 sıbyan mektebi, çok sayıda cami, külliye ve kütüphane bulunmaktaydı. Ne var ki, Türkiye’de yeni kurulan Cumhuriyet idaresinin katı, jakoben laiklik anlayışını adaya taşınmak isteyen bir kısım Kıbrıslı Türk’ün bu girişimleriyle birlikte, Kıbrıs’taki dini hayat için olumsuz gelişmeler de görülmeye başlamıştı.
Ankara’daki yöneticilerle benzer düşüncelere sahip isimlerin, Kıbrıs Türklerinin öncüleri gibi davranmaları zaman zaman çok ileri noktalara varmıştı. Öyle ki, Müslüman Türklerin tepkisinden dolayı İngilizler sık sık, Türk yöneticileri İslami hassasiyetlere uygun davranma noktasında baskılamak zorunda kalmıştı. Bu çerçevede, Türkiye’de şapka giymeyi zorunlu hale getiren yasal düzenlemeyi Kıbrıs’ta da uygulatmayı amaçlayan Türk toplumunun önde gelen isimleri, bu uğurda İngiliz yönetimiyle ters düşmüştü. Şapka kanunu çıktığında Türkiye’yi taklit etmek isteyen Türkiye Cumhuriyeti Konsolosu Asaf Bey ile Lefke Belediye Başkanı, fes yerine şapka giyerek Türk toplumunun tamamında şapka mecburiyeti getirilmesini istemiş ancak İngilizler bu talebe olumsuz cevap vermişti.
“ARAP HARFLERİ KALDIRILSIN, EZAN TÜRKÇE OKUNSUN”
Ortak idarede yer alan Türk yöneticiler, Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara’da ne yapılıyorsa bunları Kıbrıs’a taşımak için sürekli gayret göstermişlerdi. Adadaki siyasetçi, gazeteci, yazar, sanatçı ve sair okumuş kesimin bir talebi de tıpkı Türkiye’deki gibi Arap alfabesinin bırakılarak Latin harflerine geçilmesiydi. İngiliz yönetimi ilk başta bu talebi kabul etmemiş ancak Türk heyetinin ısrarı üzerine Kıbrıs’ta da Latin harflerine geçilmişti.
DİNİ BAYRAMLARDA TATİL İNGİLİZLER SAYESİNDE KORUNDU
O yıllarda, Kıbrıs Türklerinin seküler isimleri arasında din derslerinin ilkokullarda verilip verilmemesi tartışması da vardı. İşinde gücünde, kendi halindeki Müslüman Türkler, Osmanlı’daki gibi din derslerinin devam etmesini ister ve İngiliz idaresi de özel bir engel çıkartmazken, dergi ve gazeteler ile kimi derneklerdeki küçük bir Türk grubu, dini eğitimin “Türkiye’deki gibi” yasaklanmasını tartışıyordu. Türk idareciler ayrıca, daha önce serbest olan Mevlit Kandillerinde tatil uygulamasını da Türkiye’yi örnek alarak kaldırmışlardı. Bir grup Türk bunları tartışırken, İngiliz idaresi ise cuma namazı vaktinde ders işlenmemesi, öğrencilerin öğretmenleri nezaretinde camiye götürülmeleri, Ramazan ve Kurban Bayramlarında okulların tatil edilmesi gibi uygulamaları sürdürüyordu.
KIBRIS HALK PARTİSİ: BİZE “KIBRISLI MÜSLÜMAN” DEMEYİN, “KIBRISLI TÜRK” DEYİN
O yıllarda kurulan Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi, ilk iş olarak İngiliz Vali Turnbull’a bir bildiri göndererek Şer’i Mahkemelerin kapatılmasını, Müslüman Türk toplumuna Türkiye’de kabul edilen Medeni Kanunu’nun uygulanmasını istemişti. Parti ayrıca, bundan böyle kendilerine “Kıbrıslı Müslümanlar” değil, “Kıbrıslı Türkler” denilmesini de talep etmişti. İngiliz idaresi, 1944 yılından itibaren bu istekleri kabul etmişti.
TÜRKİYE’DEN GELEN MÜFTÜYE EN BÜYÜK DİRENİŞİ HALK PARTİSİ SERGİLEDİ
Türkiye’de, Demokrat Parti’nin 1950 yılında CHP’nin tek parti yönetimine son vermesi, toplumda dini yaşantıda serbestliklere yol açmış, bu durum Kıbrıslı Müslüman Türkleri de etkilemişti. Ancak yine adadaki belli çevreler, bu havayı bozmaya çalışmıştı.
İngiliz Sömürge İdaresi 1950 yılında merhum Adnan Menderes’in Başbakanlığındaki Demokrat Parti Hükümeti’nden, müftülük yapabilecek bir ismin Kıbrıs’ta görevlendirilmesini istemişti. Bunun üzerine, Yakup Cemal Menzilcioğlu müftü olarak Kıbrıs’a gönderilmiş, “Halkçı Kıbrıs Türk Liderliği” ise cübbeli ve sarıklı olan bu zatı kabullenmeyerek aleyhinde propagandaya başlamıştı. Daha önce ezanın Türkçe okunması için de mücadele eden Kıbrıs Türklerinin önde gelen isimleri, müftünün, Türkiye’deki gibi ezanı Arapça aslına çevirme kararına karşı ise büyük bir direniş sergilemişti. Bütün bu gelişmelerden rahatsız olan müftü Yakup Cemal Menzilcioğlu’nun ailesi, adaya gelerek, babalarının görevi bırakıp Türkiye’ye dönmesini sağlamıştı.
TÜRK İDARECİLERDEN “TANRI KRALİÇE’Yİ KORUSUN” MARŞI
Kıbrıs’taki ortak idarede yer alan pek çok yönetici ile toplumun ileri gelen kesiminden Türk’ün, “Batılı gibi” davranma ve toplumu da bu doğrultuda davranmaya zorlama çabaları her alanda görülmekteydi. Bu kesim, mecburiyet olmamasına rağmen İngiltere Kraliçesi’nin doğum gününü kutlama merasimlerine katılmış, İngiliz bayrağını göndere çekmiş, “Tanrı Kraliçe’yi korusun” marşını söylemişlerdi. İngiliz ordusuna yazılan Kıbrıslı Türklerden bazıları da II. Dünya Savaşı’nda Katırcı Birlikleri’nde yer almıştı.
İSLAM’A DAİR HEMEN HER ŞEYE KARŞIYDILAR
Kıbrıs’taki yönetici kesim, çok uzun yıllar boyunca, ısrarla dini hayatı akamete uğratacak daha pek çok politikayı geçerli kılmıştı. Bu uygulamalar arasında; imam ve müezzinlerin maaşlarını düşük tutma, atamalarında zorluk çıkartma, İslam İlahiyat Okulu’ndan 16 yılda sadece 8 mezun verecek şekilde eğitim sistemini baltalayıp, buna karşılık felsefe öğretmenlerine din dersi verdirme, Kur’an Kursları’nı ya kapatma ya da engelleme, İmam Hatip Lisesi açılmasına zorluklar çıkartma, “illegal yayın”, “laikliğe aykırı” gibi gerekçelerle dini yayınlara sansür uygulayıp, ülkeye girişe engeller çıkartıp toplatma, ezan sesini kısma, kamu kurumlarında başörtüsü yasağı uygulama, camilerin ihya ve tamiri ile yenilerinin inşasına engel çıkartma, Evkaf İdaresi’nin mali imkânlarına el koyma, Türkiye’den gelen dini vakıf, STK ve cemaatleri yıldırma ve benzerleri yer almıştı.
RUM BAKAN, BAŞÖRTÜLÜ ÖĞRENCİDEN RESMEN ÖZÜR DİLEMİŞTİ
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde, tarihten gelen bir “İslam karşıtı damar”, günümüzde de bu doğrultuda her türlü politik tavır, itiraz ve eylemi gerçekleştirirken, Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nde birkaç yıl önce meydana gelen bir olay ise çarpıcı detaylar içermekteydi.
Güney Kıbrıs okullarında Müslüman kız öğrenciler için genel bir başörtüsü yasağı bulunmasına rağmen, Eylül 2019’da Lefkoşa’daki Apostolos Varnavas Lisesi’nde okuyan Suriyeli Müslüman kız öğrenci Alaa Harara, başörtüsüyle okula geldiği için okul müdürünün kişisel inisiyatifiyle binadan uzaklaştırılmıştı. Tepkiler üzerine, dönemin Rum Milli Eğitim Bakanı Kostas Hambiaouris, öğrenci ve ailesiyle bizzat görüşerek başörtüsü yasağı olmadığını belirtmiş ve Rum Yönetimi adına öğrenci ve aileden resmen özür dilemiş, ayrıca okul müdürüne de özür diletmişti.
– İsmail Sezgin, “Kıbrıslı Türklerin Dini Hafızasını Etkileyen Faktörler”, Academic Platform, Cilt: 4, Sayı: 3, 2020
– Kübra Öz, “Kıbrıs Türk Kimliğinin İnşa Atatürk İlke ve İnkılaplarının Etkisi”, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 5, 2016
TD Medya Yalova sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.